Eyl 13, 2017 Omackan Başlangıç 0
Henüz 10 yaşındasınız. Bir akşam yemeği seansı düşünün. Bir fizik doktoru (sonradan Nükleer fizik profesörü. 80 yaşında hala aktif) Bir doktor (Sonradan patoloji profesörü) Bir yüksek kimya mühendisi, Bir yüksek tekstil Mühendisi, Bir desinatör, Bir yüksek mimar, bir devlet opera bale sanatçısı, bir Cumhurbaşkanlığı senfoni orkestrası sanatçısı ve gariban annem. Ticaret lisesi mezunu bankada şef. Bu sofrada ne hissederdiniz? Ya bu sofra her gece kurulursa?
Bendeki etkisi araştırmacı olmak, hiç bir veriye deneyler yapmadan inanmamak, ve ilim üzerine yetişmek. İşte ilk çelişkiler hayatıma böyle girdi. Gerçekler ve toplumsal algılamalar. Tarihin ilk antlaşması olan Kadeş antlaşması, güneş tutulunca tanrılar savaş istemiyor denilerek yapılmış. Oysa o tarihlerde güneş tutulmasını önceden söyleyebilecek bilim adamları var. Hatta farklı yerlerde aynı saatte değişik gölge boyu olmasından dolayı dünyanın yuvarlak olduğunu bile iddia eden var. Düşünün.
Tüm bu yazdıklarımın aksine eğitim hayatım pek parlak geçmedi. Biraz haşarıydım. Çok zeki olduğum için bilimsel derslerde başarılı ama sosyal derslerde başarısızdım. Ama tüm öğretmenlerim severdi beni. Şayet sevmeseler liseyi bile bitiremezdim. Ancak Yengem, (fizik profesörü olan) tüm hayatımı şekillendirmeme yardımcı olmuştur. Hala minnettarım kendisine beni ben yapan odur.
Beni ilme yönlendiren, verilerin gerçeklere gitmesiydi. Bir deney kaç kere tekrarlanırsa tekrarlansın hep aynı sonucu veriyordu. İşte bu şekilde elde edilen verilerle insanların yaşamını daha iyiye götürebilirdiniz.
45 sene sigara+sarma sigara maceramdan bir nefeste elektronik sigaraya geçmemde ve hemen yaymak isteyerek forumlara üye olmamda da bu bilimsel altyapım yardımcı oldu bana. Basit olarak sadece içindeki madde sayısı sigaradan azdı ve bu yanmıyor ısınıyordu. Yapılan onlarca deney de hep aynı sonucu veriyordu. e-sigara sigaradan daha zararsızdır. Bu çalışmaların aksi sonuçlar verdiği iddia edilen deneyler ve açıklamalarıysa, ilk bakışta ikna edici görünse bile, analizini yaptığınızda kendi kendini inkar eden sonuçlara geliyordu. Öyle açıklar veriyorlardı ki iddialarında kendi ayaklarına ateş ediyorlardı. Diasetil örneğin. Bazı likitlerde bulunan diasetili bela diye gösterirlerken ortalama bir sigarada diasetil bu bulduklarının 450 katıydı. Şunu diyen bilim adamı var. “İleride ne problemler çıkabileceğini bilmiyoruz. Sigarayı biliyoruz en azından.” İleride karşılaşabileceğiniz bir riske girmektense sigaradan ölün diyordu adam.
İyi de biz nerede yanlış yapıyoruz? Ellerinde yeterli delil, veri olmadan hala ısrarla buhar karşıtı konumlarını koruyorlar ve bayağı da ikna ediciler. Başlangıçtan yanlış olan bir hareket nasıl oluyor da kendine böylesine geniş bir taban bulabiliyor? Delilleri ortaya dökerek haklı olduğumuzu ispatladığımız halde hala nasıl tartışabiliyorlar? Tüm verilerin bizden yana olduğunu görmüyor mu koca koca profesörler ve devlet adamları?
Geçenlerde bir gösteri izlerken cevabı buldum. Her sosyal olayın sunumunda, verilen delilleri veya verileri kabul ettirmek esastır. İki tip insan vardır. İlk grup verileri ellerindeki deliller ile tartışır. Bunlar akıllarını kullanırlar. Kaybeden tarafsa duygularıyla tartışanlardır. Böyle bir dinamikte ne yazık ki insanlara duygusal bir yakarı sunulur bizi en nazik yerimizden yakalayıp, kalbimize hitap ederler. Yanılmış olamazlar. Davalarını savunacak delilleri yoktur ama olsun duygusaldır. Duygusal insanlar bir izleyici grubu bulur bulmaz kendi görüşlerini sunarlar. Akıllarıyla bilimsel verilerle ilgilenenler, sadece kendilerine sorulduğunda cevap verirler. Ya da bir görüşün doğru olmadığını tartışırken. Ki o zamana kadar izleyiciler duygusal olarak yakalanmışlardır çoktan. Kısacası biz gerçeklerin bizden yana olduğunu ve sonucu bu gerçeklerin belirleyeceğini zannederiz. Oysa hiç te öyle değildir.
O zaman biz de aynı şekilde savaşmalıyız. Sadece verilerin ve sonuçların açıklanması yetmez. Bunlar tabii önemlidir ama tek başına savaş kazanamazlar. Tek yol “Bu sadece çocuklar için” diye yürütülen anti buhar hareketini “Evlerimiz geçen sene olduğundan daha emniyetli artık. Kimse sigara içmiyor. Sağlığımızda çok belirgin düzelmeler var. buhara borçluyuz bu sağlığımızı” şeklinde yaklaşmalıyız olaya. “Artık çocuklarımızla daha fazla vakit geçirebiliyoruz”, “Hayatımızı sona erdirecek bir alışkanlıktan kurtulduk” Biz de dünyaya böyle sunmalıyız davamızı.
Sigara karşıtı hareket, sigara içenlerin kaybedilmesi normal salaklar olarak tanıtılmasını, sonuçların belli olduğu halde içmeye devam ettiklerini, onların hayatlarını düzeltmenin bir işe yaramayacağını, nasılsa akciğer kanserinden öleceklerini topluma iyi aşıladılar. İşte biz bunun doğru olmadığını bu yaklaşımın çok terbiyesiz ve kaba olduğunu bu insanların hayat şartlarını düzeltmenin mümkün olduğunu, sigaraya yeni başlayabilecekleri engellemeye çalışmaktansa, sigara içenlerin yaşamlarını düzeltmek istediğimizi yaymalıyız. Sigara tiryakilerinin hayatlarını kurtarma argümanını yerleştiremezsek buhar savaşını kaybederiz.
Siz de reformu yaşamış sigara tiryakisisiniz. O halde hepimiz bunu duygusal bir biçimde açıklamalıyız.
Eki 25, 2019 0
Oca 25, 2019 0
Oca 24, 2019 0
Oca 23, 2019 0
Eyl 20, 2017 0
Şub 27, 2020 0
Resmi gazetede de yayınlanması ile birlikte e-sigara ve türevleri ülkemizde tamamen yasaklandı. İthalatı yasaklanan cihazların yolcu ile beraberinde ülkeye sokulması ve transit geçişine ilişkin düzenleme yetkisi Ticaret Bakanlığı’na verildi. Keşke sigara bağımlılığı...Henüz kimse bir zorunluluk getirmedi ama pek çok elektronik sigara (Kullan at modeller) ve likitler üzerlerine tıpkı yiyecekler gibi bir...